-
1 ateş
ateş s1) Feuer nt\ateş almak Feuer fangen\ateş püskürmek ( fam) Gift und Galle spuckenbirine \ateş vermek jdm Feuer geben\ateşiniz var mı? haben Sie Feuer?\ateşle oynamak (a. fig) mit dem Feuer spielenOlimpiyat A\ateşi das olympische Feuer\ateş! mil feuer!\ateş açmak/kesmek das Feuer eröffnen/einstellen\ateş etmek feuern, schießenbir el \ateş etmek einen Schuss abfeuern3) Flamme f\ateş olmayan yerden duman çıkmaz ( prov) kein Rauch ohne Flammebir şeyi kısık \ateşte pişirmek etw auf kleiner Flamme kochen4) Fieber nt, Temperatur f\ateş düşürmek das Fieber senken\ateşi çıkmak Fieber bekommen( hafif) \ateşi olmak (erhöhte) Temperatur haben( yüksek) \ateşi olmak (hohes) Fieber haben40 derece \ateşi olmak 40 Grad Fieber habençocuğun \ateşi var das Kind hat Fieberdışarısı \ateş gibi ( fam) draußen ist es glühend heiß -
2 ateş
ateş açmak das Feuer eröffnen;ateş almak Feuer fangen; sich aufregen; beschossen werden;yüzümü ateş bastı mir schoss das Blut in den Kopf;-e (bir el)ateş etmek einen Schuss abfeuern auf A;ateş gecesi Johannisnacht f (24. Juni);ateş gibi glühend heiß; voller Elan;ateş pahasına sündhaft teuer;kendini ateşe atmak sich ins Unglück stürzen; sein Leben riskieren;ateşe dayanıklı feuerfest;-i ateşe tutmak anwärmen (A); unter Beschuss nehmen;ateşi kesmek MIL das Feuer einstellen;ateşle oynamak fig mit dem Feuer spielen;ateşten indirmek vom Feuer oder Herd nehmen -
3 ateş
"1. fire. 2. fever, temperature. 3. vivacity, exuberance. 4. zeal, ardor, fervor, vehemence. 5. gunfire; artillery fire. 6. mil. Fire! 7. danger; catastrophe. 8. a light (for a cigarette). - açmak /a/ to open fire (on). - almak 1. to catch fire, take fire. 2. to be alarmed. 3. (for a gun) to be fired. - almamak (for a gun) to misfire. - almaya mı geldin? colloq. Have you come to get fire? Why are you rushing off? -e atılmak/(kendini) -e atmak to throw oneself into the fire, risk one´s life blindly. -e atmak /ı/ to put (someone) in a dangerous position. - bacayı sardı. colloq. Things have gotten out of control. -le barut bir arada/ yerde olmaz/durmaz. proverb It is dangerous to leave a young couple alone together. - basmak /a/ to flush and feel hot from tedium, discomfort, or boredom. -i başına vurmak to explode with anger, blow one´s top. - çıkmak to have a fire break out. -i çıkmak to have one´s fever go up. -i düşmek to have one´s fever go down. - düştüğü yeri yakar. proverb A calamity only really affects its immediate victim. - düşürücü antipyretic. - etmek /a/ to fire (on), shoot (at). - gemisi hist. fire ship. - gibi 1. very hot. 2. very quick, active, agile, intelligent. - gibi yanmak to have a fever. -ten gömlek ordeal. -e göstermek /ı/ to heat (something) slightly by holding it to the fire. - hattı/boyu firing line. -ler içinde feverish, suffering from fever. - kesilmek 1. to get very angry. 2. to become industrious and active. 3. (for gunfire) to stop. - kesmek to cease fire. - kırmızısı fiery red. - olmayan yerden duman çıkmaz. proverb Where there is smoke there is fire. - olsa cirmi/cürmü kadar yer yakar. colloq. He cannot do much harm. -le oynamak to play with fire. - pahasına/pahası very expensive. - parçası 1. very active, industrious. 2. mischievous, naughty (child). - püskürmek/saçmak /a/ to spit fire (at), be very angry (with). - saçağı sardı. colloq. Things have gotten out of control. - tuğlası firebrick. -e tutmak /ı/ 1. to heat (something) slightly by holding it to the fire. 2. to subject to gunfire. -i uyandırmak to poke up a fire. - vermek /a/ to set on fire, burn. -e vermek /ı/ 1. to set fire to. 2. to panic, upset, frighten. 3. to lay waste, ravage, devastate (a country). -e vurmak /ı/ to put (food) on to cook. -e vursan duman vermez. colloq. He is remarkably stingy. - yağdırmak 1. to shoot repeatedly and continuously. 2. to rant and rave at everybody. - yakmak to light a fire. -ine/nârına yanmak /ın/ to be mistreated because of (someone else). -i yükselmek to have one´s fever go up." -
4 tirer
Iv t1 tendre çekmek2 rabattre kapamak3 traîner ardından çekmek4 çizmek5 basmak6 avec une arme ateş etmek7 un ballon topu göndermek8 hors d'un endroit çıkarmak9 d'une situation almak, çıkarmak10 sağlamak11 ders almak12 dans un jeu de hasard rasgele çekmek◊tirer le bon / mauvais numéro — kazanan, kazanmayan numarayı çekmek
IIv i1 tendre çekmek, asılmak2 avec une arme ateş etmek3 un ballon topu hedefe göndermek4 tirer à sa fin son bulmak5 aspirer çekiş -
5 Schuss
1) ( aus einer Waffe) atış;einen \Schuss abgeben bir el ateş etmek;weit vom \Schuss sein ( fam) (gürültü patırtıdan) uzakta olmak;in \Schuss sein ( fam) sağlam olmak;etw in \Schuss bringen ( fam) bir şeyi tamir etmek;etw in \Schuss halten ( fam) bir şeyi bakımlı hâlde tutmak2) ( Spritzer) sıkım4) ( beim Weben) atkı, argaç5) (sl) ( Drogeninjektion) iğne; -
6 abfeuern
-
7 snipe
bataklik çullugu; gizli bir yerden ates etmek, siperden ates etmek; haince saldirmak -
8 abgeben
abgeben <unreg, -ge-, h>1. v/t Prüfungsarbeit usw vermek, teslim etmek; Wärme, Dampf yaymak, çıkarmak; Schlüssel usw ( bei -e) bırakmak; Gepäck emanete vermek; Vorsitz (an -e) devretmek; Erklärung, Stimme vermek;einen Schuss abgeben bir el ateş etmek;jemandem etwas abgeben von b-ne -den pay vermek2. v/r: sich abgeben mit etwas bş-le uğraşmak;sich mit jemandem abgeben b-le meşgul olmak; fam (darstellen, sein) er würde einen guten Lehrer abgeben aslında iyi öğretmen usw olurmuş -
9 давать
vermek; getirmek,kazandırmak; atmak,vurmak; müsaade etmek,bırakmak* * *1) врз vermekдава́ть де́ньги — para vermek
дава́ть уро́ки — ders vermek
дава́ть конце́рты — konser vermek
дава́ть возмо́жность — olanak vermek
дава́ть взя́тки — rüşvet vermek
в тот день дава́ли "Оте́лло" — o gün "Otello" oynanıyordu
э́то не ка́ждому дано́ — bu herkesin harcı / kârı değildir
не ка́ждому поэ́ту бы́ло дано́... —...mak her şaire nasip olmamıştır
2) ( приносить как результат) getirmek; kazandırmak; vermekдава́ть при́быль — kâr getirmek
дава́ть хоро́шие урожа́и — iyi ürünler vermek
со́лнце даёт тепло́ — güneş ısı verir
золота́я меда́ль даёт (кома́нде) пять очко́в — altın madalya beş puandır
это тебе́ ничего́ не даст — bu sana hiç bir şey kazandırmaz
э́тот го́род дал (ми́ру) мно́гих изве́стных учёных — bu şehirden birçok ünlü bilim adamı yetişmiştir
э́то расте́ние цвето́в не даёт — bu bitkinin çiçeği olmaz
3) ( наносить удар) atmak; vurmak4) в сочетании с некоторыми сущ. (производить делать)дава́ть знак / сигна́л — işaret vermek
дать два вы́стрела — iki el ateş etmek
дава́ть звоно́к — zil çalmak
5) vermekдава́ть обеща́ние — vaatte bulunmak, vaad etmek
дава́ть указа́ние — talimat vermek
дава́ть разреше́ние — müsaade vermek, müsaade etmek
6) (позволять, предоставлять возможность) müsaade etmek; bırakmak; часто переводится глаголом понудительного залогадай пройти́ — müsaade et de geçeyim
он не дал мне отве́тить — cevap vermeme vakit bırakmadı
не дава́ть спать кому-л. — birini uyutmamak
он не даст нам встре́титься — bizi görüştürmeyecek
не дать вспы́хнуть войне́ — savaşın patlamasına yol vermemek
он не дава́л себя́ сфотографи́ровать — fotoğrafını çıkartmazdı
дава́ть вы́пить — içirmek
дава́ть поню́хать — koklatmak
мы стара́лись не дать ему́ оторва́ться / уйти́ вперёд (о гонщике) — onu kaçırmamaya gayret ediyorduk
7) разг. ( определять возраст по внешнему виду) göstermekему́ бо́льше 20 (лет) не дашь — 20 yaşından fazla göstermiyor
8) разг., повел., в соч.дава́й дружи́ть — gel dost olalım
дава́й потанцу́ем / танцева́ть — gel dans edelim
дава́й пиши́! — haydi yaz!
дава́йте рабо́тать вме́сте — gelin beraber çalışalım
дай, ду́маю, пойду́ посмотрю́ — gidip bakayım dedim
дава́й я тебе́ помогу́ — yardım edeyim sana
••дать знать кому-л. — birine duyurmak
недоста́тки даю́т себя́ знать — eksikler kendini duyuruyor
он прие́хал, не дав знать — habersiz geldi
он не дал себе́ труда́ поду́мать — düşünmek zahmetine girmedi
дава́ть кому-л. поня́ть — ihsas etmek
дава́ть сло́во — söz vermek
дать себе́ сло́во не... — bir şeye tövbe etmek
дава́ть показа́ния — ifade vermek
-
10 по
1) ...da, üzerinde;...a, üzerineпо всей стране́ — tüm ülkede
пое́здка по стране́ — yurt / memleket gezisi
турне́ по Евро́пе — Avrupa turnesi
гуля́ть по са́ду — bahçede gezmek
соверша́ть прогу́лку по́ ле́су — ormanda bir gezinti yapmak
прое́хать по мосту́ — köprüden geçmek
идти́ по гря́зи — çamurun içinden yürümek
сле́дуй по пути́ отца́ — перен. babanın yürüdüğü yoldan git
2) в соч.резьба́ по де́реву — tahta oymacılığı
3) ...aуда́р по мячу́ — topa vuruş
уда́рить / бить кого-л. по лицу́ — birinin yüzüne vurmak
откры́ть ого́нь по... —...a ateş açmak
стреля́ть по... —...a... üzerine ateş etmek
4) ( согласно) göre; ile;...dan; olarakпо пла́ну — plana göre
по про́сьбе кого-л. — birinin isteği / arzusu üzerine
по уста́ву — tüzük uyarınca
по протоко́лу — protokol gereğince
по тради́ции — geleneğe uygun olarak
по мои́м часа́м — saatime göre, benim saatimle
по сего́дняшнему ку́рсу (валю́ты) — bugünkü rayiçle
по сове́ту врача́ — doktorun tavsiyesi üzerine
по приглаше́нию прави́тельства — hükümetin daveti üzerine / davetlisi olarak
вы́платы по проце́нтам (на займы) — faiz ödemeleri
продава́ть по междунаро́дным це́нам — uluslararası fiyatlardan satmak
шить по ме́рке — ölçü üzerine dikmek
одева́ться по мо́де — modaya uygun giyinmek
тогда́ хлеб был по ка́рточкам — o zamanlar ekmek karne ile idi
знать что-л. по со́бственному о́пыту — kendi tecrübesiyle bilmek
стано́к произво́дится по шве́дскому пате́нту — tezgah İsveç patenti ile üretiliyor
по како́й статье́ его́ су́дят? — kaçıncı maddeden yargılanıyor?
статья́ зако́на, по кото́рой его́ обвиняют — suçlandığı yasa maddesi
по э́тому де́лу его́ оправда́ли — bu davadan beraat etti
он вы́шёл из тюрьмы́ по амни́стии — genel afla hapisten çıktı
фильм снят по его́ сцена́рию — filim onun senaryosundan çekilmişti
от ка́ждого - по спосо́бностям, ка́ждому - по труду́ — herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre
5) (посредством чего-л.) ile;...danпо звонку́ буди́льника — çalar saatin sesiyle / sesine
по свистку́ судьи́ / арби́тра — спорт. hakemin düdüğü ile
выступле́ние по ра́дио — radyo konuşması
слу́шать что-л. по ра́дио — radyodan dinlemek
что сего́дня передаю́т по ра́дио? — bugün radyoda neler var?
заявле́ние бы́ло пе́редано по ра́дио — demeç radyoda yayınlandı
смотре́ть ма́тчи по телеви́дению — televizyonda maç izlemek
переда́ча идёт / ведётся по двум кана́лам — yayın iki kanaldan yapılıyor
говори́ть по телефо́ну — telefonla konuşmak / görüşmek
об э́том по телефо́ну не ска́жешь — telefonda söylenmez
я получи́л сто рубле́й по по́чте — postadan yüz ruble aldım
вы́играть что-л. по лотере́е — piyangoda kazanmak
по су́ше — karadan, kara yoluyla
э́тот (подъёмный) кран хо́дит / дви́жется по ре́льсам — bu vinç raylar üstünde ileri geri gider
объясни́ть вое́нное положе́ние по ка́рте — askeri durumu harita üzerinden anlatmak
6) (вследствие чего-л.) ile;...dan ötürü,...dığından, dolayısıylaпо рассе́янности — dalgınlıkla
по ста́рой привы́чке — eski alışkanlıkla
по ли́чным моти́вам — kişisel nedenlerden
по состоя́нию здоро́вья — sağlık / sıhhi durumu dolayısıyla
по слу́чаю пра́здника — bayram vesilesiyle
по той же причи́не — aynı nedenden ötürü
7) ( при указании на цель) gereğiпо дела́м слу́жбы — görev gereği / icabı
он вы́ехал по рабо́те / по де́лу — iş gereği / icabı gitti
ме́ры по предотвраще́нию чего-л. — bir şeyi önleme tedbirleri, önleyici tedbirler
8) (в области, в сфере чего-л.)...da, часто передается изафетным сочетаниемспециализи́роваться по фи́зике — fizikte uzmanlaşmak
литерату́ра по ша́хматам — satranç kitapları
сбо́рная СССР по футбо́лу — SSCB futbol karması
конфере́нция по разоруже́нию — silahsızlanma konferansı
четырехсторо́нние соглаше́ния по Берли́ну — Berlin'e ilişkin dörtlü antlaşmalar
чемпиона́т Европы по бо́ксу — Avrupa boks şampiyonası
пе́рвенство по стрельбе́ из лу́ка — okçuluk birincilikleri
тре́нер по пла́ванию — yüzme antrenörü
расхожде́ния во взгля́дах по да́нному вопро́су — bu sorundaki görüş ayrılıkları
9) (на основании каких-л. признаков)...lı;...ca;...danчелове́к по и́мени Ю́рий — Yuri adlı biri
окли́кнуть кого-л. по и́мени — birinin adını seslenmek
звать кого-л. по и́мени — ismiyle çağırmak
споко́йный по хара́ктеру — sakin tabiatlı
ста́рший по во́зрасту — yaşça büyük (olan)
ра́вный по социа́льному положе́нию — sosyal durumca eşit
ро́дственник по отцу́ — baba tarafından akraba
э́то был его́ това́рищ по шко́ле — okuldan arkadaşıydı
това́рищ по кома́нде кого-л. — спорт. takım arkadaşı
я зна́ю его́ по Оде́ссе — onu Odesa'dan tanırım
по своему́ географи́ческому положе́нию — coğrafi konumu / yeri bakımından / itibariyle
задо́лженность по нало́гам — vergi borçları
о́тпуск по бере́менности — gebelik izni
статьи́ разли́чны и по фо́рме и по су́ти — yazılar biçimce de özce de ayrıdır
найти́ рабо́ту по специа́льности — mesleğiyle ilgili iş bulmak
рабо́тать по специа́льности — mesleğinde çalışmak
по лицу́ ви́дно, что он дово́лен — memnun olduğu yüzünden belli
10) ( при указании на меру времени или срок)...ları;...larcaпо вто́рникам — Salı günleri
ка́ждый ве́чер по вто́рникам — her Salı akşamı
по вечера́м — akşamları
по утра́м и вечера́м — akşamlı sabahlı
по це́лым часа́м — saatlerce
не писа́ть (пи́сем) по месяца́м — aylarca yazmamak
по весне́ — bahar gelince, baharla beraber
11) ( в сочетании с числительными)...(ş)arпо одному́ — birer
коло́нна по́ два — ikişerle kol
по́ двое — ikişer ikişer
12) (указывает на количество чего-л. при распределении, обозначении цены и т. п.)...dan;...yaпо рублю́ шту́ка — tanesi bir rubleye
я́блоки продава́лись по рублю́ за килогра́мм — elmanın kilosu bir rubleden satılıyordu
дать всем по я́блоку — hepsine birer elma vermek
13) ( вплоть до) kadar, dekпо по́яс — beline kadar
сне́гу бы́ло по коле́но — diz boyu kar vardı
вы́ставка бу́дет откры́та с 10 по 20 ма́я — sergi 10-20 Mayıs tarihleri arasında açık kalacak
14) (после чего-л.)...dıktan sonra,...ıncaпо истече́нии сро́ка — süre dolunca
по прибы́тии — gelince
по возвраще́нии из Ленингра́да — Leningrad dönüşü
••э́то пальто́ как раз по тебе́ — bu palto tam sana göredir
что мы не де́лали - все не по нём — ne yaptıksa bir türlü beğendiremedik
по мне никто́ не запла́чет — benim ardımdan ağlayanım yok
фру́кты мы ку́пим по доро́ге — meyvayı yoldan alırız
-
11 coup
n m1 tape, choc dayak [da'jak]◊un coup de poing / pied — tekme
2 tir silah atışı3 gürültü [ɟyɾyl'ty]4 mouvement darbe, vuruş♦ coup de fil fam telefon çağrısı5 hızlılık♦ coup de soleil güneş çarpması♦ coup de foudre yıldırım aşkı6 délit kötü iş♦ coup d'État hükümet darbesi7 fois kere, kez [cez]◊J'ai réussi du premier coup. — İlk kerede başardım.
8 coup d'œil bakıverme9 coup de main fig yardım10 tenir le coup fam dayanmak11 boire un coup iki tek atmak12 du coup bu yüzden◊Je suis rentré tard, du coup, je ne l'ai pas vu. — Geç döndüm, bu yüzden onu görmedim.
13 tout à coup / tout d'un coup birdenbire◊Il eut une idée tout à coup. — Birdenbire aklında bir fikir geldi.
◊Il s'est arrêté tout d'un coup. — Birdenbire duruverdi.
14 sur le coup anında◊Sur le coup, je n'y ai pas pensé. — O an, düşünmedim.
15 après coup ancak sonra◊Je n'y ai pensé qu'après coup. — Ancak sonra düşündüm.
-
12 вести
getirmek,götürmek; sürmek (araba),yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),çıkmak (yol); yol açmak,neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,sürdürmek* * *1) getirmek; götürmekвести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek
он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor
куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?
вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek
вести́ к побе́де — zafere götürmek
вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak
2) sürmek; yönetmekвести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek
вести́ самолёт — uçağı yönetmek
3) gezdirmekвести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek
4) döşemekвести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek
5) gitmek; açılmakдоро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır
у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar
следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu
следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu
6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmakвести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak
вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak
7) önde olmak; önde götürmekвести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek
"Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir
8) перен. yönetmekвести́ семина́р — semineri yönetmek
вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek
продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek
вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek
вести́ програ́мму (на телевидении) — programı sunmak
вести́ переда́чи на (радио) — yayın yapmak
9) yürütmek; sürdürmek; yapmakвести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak
вести́ войну́ — savaşı sürdürmek
вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak
вести́ перепи́ску — yazışmak
вести́ ого́нь — ateş etmek
вести́ приготовле́ния к чему-л. — bir şeye hazırlıklar yapmak
вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek
10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak••вести́ мяч спорт. — top sürmek
вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek
я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten
вести́ себя́ как... —... gibi davranmak
он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı
-
13 залпом
в соч.вы́стрелить за́лпом — hep birden ateş etmek
вы́пить что-л. за́лпом — bir nefeste dikmek; bir dikişte içmek
-
14 schießen
schießen <schießt, schoss, geschossen> ['ʃi:sən]I vi1) ( Schütze) atış yapmak ( auf -e), ateş etmek ( auf -e), kurşun sıkmak ( auf -e) sport, şut çekmek;etw ist zum S\schießen ( fam) bir şey gülünecek olmakin die Höhe \schießen boy atmak;der Junge ist in die Höhe geschossen oğlan boy attı;wie Pilze aus dem Boden \schießen mantar gibi yerden bitmekdie Röte schoss ihm ins Gesicht yüzü kızardıII vt1) ( Geschoss) atmak, fırlatmakein Tor \schießen bir gol atmak3) ( Wild) vurmak4) ( Foto) çekmek -
15 schießen
schießen <schoss, geschossen>2. v/t <h> Tor atmak; Tier vurmak;ein Gedanke schoss mir durch den Kopf birden aklımdan bir fikir geçti -
16 ballern
ballern ['balɐn]jdm eine \ballern birine bir tane patlatmak -
17 feuern
-
18 knallen
-
19 iki
два дво́йка (ж)* * *1.ikimiz — дво́е из нас
2.ikisi de — они́ о́ба
дво́йка ( цифра)3.со словами, оканчивающимися на -lı, -lık дву(х), обою́до-, двоя́ко-iki aylık — двухме́сячный
iki kanatlı kapı — двуство́рчатая дверь
iki kişilik — двухме́стный
iki partili sistem — двухпарти́йная систе́ма
iki taraflı trafik — двусторо́ннее движе́ние
iki taraflı kılıç — обоюдоо́стрый меч
iki taraflı sorgu — перекрёстный допро́с
••iki çıplak bir hamamda yakışır — посл. двум го́лым подходя́ще быть то́лько в ба́не ( двое бедняков не составят счастливую пару)
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur — посл. с ми́лым рай и в шалаше́
iki karpuz bir koltuğa sığmaz — посл. нельзя́ выполня́ть одновреме́нно два де́ла
iki aslan bir posta yatmaz — посл. два медве́дя в одно́й берло́ге не зиму́ют
iki dinle bir söyle — посл. сло́во - серебро́, молча́ние - зо́лото
iki kaptan bir gemiyi batırır — посл. два капита́на на корабле́ пото́пят кора́бль
- iki arada bir derede kalmakiki tavşan birden avlanmaz — посл. за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
- iki ateş arasında kalmak
- iki ayağı bir pabuca sokmak
- iki de bir
- iki cami arasında kalmış beynamaz
- iki çift lâf etmek
- iki çift söz etmek
- iki dirhem bir çekirdek
- iki eli böğründe kalmak
- iki eli kanda olsa...
- iki eli yakasında olmak
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- iki kat olmak
- iki kere iki dört eder
- iki lâfı getirememek
- iki sözü bir araya getirememek
- iki paralık etmek
- iki zahmetten biri
- iki sıfır lâf etmek
- iki sıfır lâf konuşmak
- iki tek atmak
- iki ucunu bir araya getirememek
- bir sözünü iki etmemek -
20 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
- 1
- 2
См. также в других словарях:
ateş — is., Far. āteş 1) Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr Uygarlık ateşten doğmuştur. 2) Tutuşmuş olan cisim 3) Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç Yemeği ateşten indirdim. 4) Patlayıcı silahların atılması Top… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateş almak — 1) yanmak, tutuşmak 2) ateşli silah patlamak 3) mec. coşmak Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır. M. Ş. Esendal 4) mec. telaşlanmak, heyecanlanmak 5) mec. öfkelenmek 6) mec. acele davranmak, acele etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
taramak — i 1) Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu. Y. Kemal 2) Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkmak — i, ar 1) Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor. Ö. Seyfettin 2) Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak Limon sıkmak.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
borda atışı — is., den. Savaş gemisinin bir tarafında bulunan bütün topların hedefi yok etmek amacıyla bir anda ateş etmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
CEMR — İnsanların bir araya toplanması. * Atın sıçrayarak yürümesi. * Ateş ve küçük taş vermek. * Bir kimseyi def etmek, kovmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
topa tutmak — 1) üzerine topla ateş etmek İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm. F. R. Atay 2) mec. kötü eleştiri amaçlı saldırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
İKTİBAS — Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak. * Söz arasında Kur an ı Kerimden veya Hadis i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki — is. 1) Birden sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 2, II rakamlarının adı 3) sf. Birden bir artık Bir sokak başında kavga eden iki çocuğu ayırdı. H. Taner Birleşik Sözler iki anlamlı iki ayaklı iki başlı iki bir ikibuçukluk … Çağatay Osmanlı Sözlük
Deep state — The Deep state (Turkish: derin devlet) is alleged to be a group of influential anti democratic coalitions within the Turkish political system, composed of high level elements within the intelligence services (domestic and foreign), Turkish… … Wikipedia